1 siir 1 resime bakti gunlerden birgun
Hani olmaz ama belki masal olsun istedi ;
1 kahve fincani vardi o suluboya resimde
Trakya isi ya da iznik belki ama mutlaka ince bir ruh eseriydi
Aynen ressami bilinmeyen bir tabloydu
mesela seker ahmet pasa tadinda
Yillardir kendilerini resimde ve gercekte tamamlayan bu iki parca can
Altliginin solmus sirlarina uzulen;
bu kulbu kopuk fincan
Digerine bunu hissetirmemeye ozenliydi
Iclerinde tuttuklari aci kahve
Sanki onlar gibi idi
Kara,koyu, agir ama sicak
Ve o siiri dinledi o resim
Diyaribekirli ahmet ariften
`Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece,
Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doğurur bizi?
Ruhum...
Mısra çekiyorum, haberin olsun
Çarşıların en küçük meyhanesi bu,
Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
Derimizin altında o ölüm namussuzu...
,,,
Ağlıyor yeşil.`
Tam 25 yil olmus
Siirin resme seslenmemesi
Resminde ona aradigini gosterememesi
40 binleri bulmus
Kardesin kardesi vurmasi
Kahve fincanin altligindan ayrilmasi
Terorun tabutlara sardigi al bayraginda,
sehitlerin kara kurdelesinin golgesinde
susmus siir, kararmis resim
uzgunmus kahve fincani
bir de ipekmendil
Cok eski bir anneanne sandiginin ta en dibinde
Kenarlari islemeli
bembeyazken beje donen tertemiz bir mendil
Aslinda yasanmamis asklari anlatmasi gerekirken
bir dogumgununde kalp olup sevgiliye verilemeyen
bir bej
ipek
islemeli
mendil
Bir genc kiz cocugun gozlerindeki yesillige gidiyor elinde olmadan
Bu kez titrek solgun Edip Canseverin siiri duyuluyor
`
Boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet Abim benim
insan yasadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
...
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anisi işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye`ye Ahmet Abi.
...
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun cabuk
...
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli degil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim,
bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil,
bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.`
Baris Emek Ergin
Uskup Makedonya Ekim2007